Marka İptali Davası’dan Marka İdari İptal Süreci

Marka İptali Davası’dan Marka İdari İptal Süreci

1. Marka İptal Talebi/ Marka İptal Davası Tanımı

Markanın iptaline ilişkin düzenleme, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 26. maddesinde, “iptal talebi ve iptal halleri” başlığı altında düzenleme bulmuştur. İlgili hükümde iptal davası, “Aşağıdaki hâllerde talep üzerine Kurum tarafından markanın iptaline karar verilir” şeklinde düzenlemiştir. Bu tanımda “Kurum” ibaresiyle kastedilen, SMK madde 2, fıkra 1 e bendinde belirtildiği üzere “Türk Patent ve Marka Kurumu”dur. Ancak Kurum’un bu yetkiyi kullanması 10.01.2024 tarihine kadar ertelenmiş olup, bu tarihe kadar söz konusu yetki mahkemeler tarafından kullanılmıştır (SMK m 192/1). Bu nedenle, marka iptaline ilişkin süreci 10.01.2024 tarihi itibariyle ikili bir ayrıma tutmamız yanlış olmayacaktır. Bu tarihten öncesi için marka iptaline ilişkin süreç “marka iptal davası” olarak adlandırılabilecek iken; sonrası için “markanın idari iptali” ya da “markanın iptali talebi” kavramının kullanılması daha isabetli olacaktır. Çünkü 10.01.2024 tarihine kadar marka iptalini isteyecek ilgili kişiler, söz konusu haklarını mahkemeler aracılığıyla ve dava açmak suretiyle kullanılmaktaydı. Bu tarih itibariyle, doğrudan mahkemelerde marka iptaline ilişkin dava açılması mümkün olmayacaktır. Kavramsal olarak yaptığımız açıklamalarımızdan sonra marka iptalinin tanımı ile devam edeceğiz.

 

Buna göre markanın iptali, “Sicilde tescilli bulunan bir markanın, sonradan ortaya çıkan, kanunda sayılan hallerin varlığı halinde, ilgili kişilerin talebi üzerine kural olarak talep tarihinden itibaren markanın sicilden terkini ile sonuçlanan yani geleceğe etkili, bozucu yenilik doğuran ve inşai etkiye sahip karar olarak tanımlanabilir.

 

Tanım yaparken, markanın iptali davası kavramı kullanılmaktan kaçınılmış olup, yürürlüğe giren söz konusu maddenin lafzında da bu tanıma paralel olarak dava ibaresi kullanılmamıştır. Çünkü markanın iptali yetkisinin TÜRKPATENT’e verilmiş olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Kurum bir yargı merci olmadığından, Kurum’a yapılan bir marka iptal talebinin dava olarak nitelendirilemeyeceği aşikardır. Ancak Kurum, marka iptali yetkisini bu tarihe kadar kullanmamıştır. Çünkü SMK madde 192, “yürürlük” başlıklı düzenlemede marka iptaline ilişkin 26. maddenin yayımı tarihinden itibaren 7 yıl sonra yürürlüğe gireceğini düzenlemiştir. 6769 sayılı kanun 10.01.2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanması ile yürürlüğe girmiş olup bu tarihten sonra 7 yıl geçmesiyle yürürlüğe girecek olan 26. madde 10.01.2024 tarihiyle uygulanmaya başlayacaktır. Kurum 10.01.2024 tarihi itibariyle marka iptaline ilişkin yetkisini kullanacaktır.

 

Aynı zamanda SMK geçici madde 4 “İptal yetkisinin mahkemeler tarafından kullanılması” başlığı altında, madde 26 yürürlüğe girene kadar marka iptal yetkisinin madde hükmü yürürlüğe girene kadar, anılan maddedeki usul ve esaslara göre mahkemeler tarafından kullanılacağını düzenlemiştir. Fakat 10.01.2024 tarihinden sonra, ilgili kişiler bu taleplerini TÜRKPATENT nezdinde ileri süreceklerdir. Ancak derdest olan davalar söz konusu yetki Kurum’a geçmesine rağmen devam edecek sonuçlandıracak ve kesinleşen kararlar mahkemeler tarafından Kurum’a bildirilecektir.

 

2.      Marka İptalinin Talep Edilebileceği Durumlar

 

Madde 26 yürürlüğe ilişkin marka iptali sürecinde, marka iptaline ilişkin açılan davaların temel sebebinin, 2017 öncesinde de 556 sayılı KHK’da yer alan ancak AYM kararı ile iptal edilen ve 2017 itibariyle SMK madde 9 ile tekrar yürürlüğe giren “markanın kullanımı”dır. Ancak bu markanın iptalinin talep edilebileceği tek durum değildir. SMK’nın ilgili dğzenlemesinden de dörüldüğü üzere markanın iptalinin talep edilebileceği dört hal vardır. Bunlar:

 

  • Tescilli bir markanın marka sahibi tarafından, haklı bir sebep olmaksızın, ciddi biçimde kullanılmaması veya 5 yıl kesintisiz kullanımına ara verilmiş olması,
  • Marka sahibi tarafından veya izniyle gerçekleştirilen kullanımlarda, markanın halkı yanıltması,
  • Markanın, marka sahibinin fiilleri ya da önlem almaması sebebiyle yaygın bir ad hâline gelmesi,
  • Garanti markaları ve ortak markaların verilen süre içerisinde düzeltilmemiş olan, teknik şartnamelerine aykırı ve devamlılık arz eden kullanımları

 

hallerinde ilgili markaların iptali, ilgili kişiler tarafından talep edilebilecektir ve markanın iptaline 10.01.2024 itibariyle Kurum tarafından karar verilecektir.

 

SMK’da sayılan bu iptal halleri, 556 Sayılı KHK’da da 42. maddede hükümsüzlük halleri içerisinde yer almakta idi. Markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi ve markanın iptaline karar verilmesi hallerinin her ikisinde de, markaların sicilden terkinine karar verilip markalar hükümsüz hale gelmektedir. Ancak bu iki davanın sonuçları ve rejimleri birbirinden oldukça farklıdır. Buna başka bir yazımızda değinilecek olup burada sadece marka iptali halleri olarak sayılan bu durumların, 556 sayılı KHK’daki düzenlemeden farklı bir usul ve rejim benimsenerek aynı zamanda sonuçları bakımından da farklılaşarak düzenlendiğine ve 2015/2436 sayılı AB Direktifi ve 2015/2424 sayılı AB Marka Tüzüğü doğrultusunda, söz konusu yetkinin Kurum’a verildiğine değinilmekle yetinilecektir.

 

a.      Markanın kullanılmaması

 

Markanın kullanılması, daha önce 556 sayılı KHK’da da düzenlenteydi. Ancak 556 sayılı KHK döneminde markanın kullanılmaması bir hükümsüzlük nedeni olarak yer almış olup 2017 yılında yürürlüğe giren SMK ile iptal sebebi olarak düzenlenmiştir. Bu düzenleme Avrupa Birliği düzenlemeleri ile paralellik göstermektedir. Marka kullanımı SMK madde 9’da düzenlenmiş olup, SMK madde 26/1’de söz konusu hükme atıf yapılmak suretiyle, markanın kullanılmamasının marka iptali nedeni olduğuna açıkça yer verilmiştir.

 

Marka, marka sahibinin işletmesine ilişkin mal veya hizmetlerin diğer mal veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlayan sicile tescil ettirilebilir her türlü şekil, renk, ses olarak tanımlanabilir. Öyleyse, usulüne uygun şekilde tescil ettirilmiş marka, sahibine mutlak bir hak sağlamaktadır. Marka yalnızca sicile kayıtlı marka hakkı sahibi ve onun izin verdiği kişiler tarafından kullanılabilecektir. Marka hakkı kişiye bir tekel hakkı sağlamaktadır. Ancak marka sahibinin, Kanunda kendisine öngörülen marka hakkından faydalanabilmesi için söz konusu markayı sicil tescil ettirip, ciddi şekilde kullanması gerekir. Ancak bu şekilde marka sahibinin markasını üçüncü kişilere karşı koruması ve marka hakkından doğan korumadan faydalanabilmesi mümkün olacaktır. Öyleyse, marka hakkının sahibine markayı kullanma yükümlülüğü getirdiğini söylemek mümkündür. Söz konusu durum, markanın gerçek kullanımını teşvik etmekte, kullanılmayan markaların sicilde yer işgal etmesinin önüne geçmekte ve markayı kullanmak isteyen girişimciler için bir fırsat vermektedir.

 

Yukarıda açıklanan nedenlerle, “Tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmayan ya da kullanımına beş yıl kesintisiz ara verilen markanın iptaline karar verilir.” şeklinde bir düzenleme getirilmiştir. Yargıtay da, marka sahibi için markanın kullanımının zorunlu olduğu yönünde karar vermiş olup, 556 sayılı KHK’nın yürürlükte olduğu dönem için SMK’daki marka kullanımı ile paralel olarak kararlar vermiştir. Nitekim Yargıtay HGK. 2010/11-695 E. 2011/47 K. 09.02.2011 tarihli kararı şu şekildedir: “556 sayılı KHK sisteminde, markaya getirilen korumanın tescil yoluyla sağlandığı yukarıda belirtilmiştir. Bu bakımdan tescilin getirdiği korumaya, yalnızca gerçekten kullanılan markaların layık olduğu düşüncesi, marka sahibi bakımından kullanım zorunluluğunun öngörülmesi sonucunu doğurmuştur.”

 

Yargıtay’ın bu yönde birçok kararı olduğu da göz önünde bulundurulduğunda gerek 556 sayılı KHK gerek ise 6769 sayılı Kanun’daki düzenlemeler, tekel hakkı sağlayan ve mutlak bir hak olan marka hakkından yararlanılabilmesi ve bu hakkın da korumaya layık olabilmesi bakımından ciddi ve gerçek bir kullanım aramıştır.

 

Markanın kullanımı sayılan haller SMK madde 9/2’de şu şekilde düzenlenmiştir:

 

i. Marka sahibinin rızası ile 3. kişiler tarafından kullanımı

 

Örneğin, A firması kendi adına tescilli Y markasını, B firması ile yaptıkları lisans sözleşmesi sonunda B firmasının kullanımına bırakır ve lisans alan B firması, Y markasını kullanırsa bu durumda marka gerçek ve ciddi olarak kullanıyor kabul edilir.

 

ii. Markanın yalnızca ihracat amacıyla mal ve ambalajlarda kullanımı

 

Örneğin, bir firmaya ait X markasının 5 yıl içerisinde kullanılmadığı iddiası ile iptal başvurusu yapılmış olsun. Ama söz konusu marka piyasada görülmese bile sadece ihracat amacıyla kullanılmışsa bu durumda markanın iptaline karar verilemez. Zira markanın ihracat amacıyla kullanılması da markanın kullanılmasıdır.

 

iii. Markanın ayırt edici karakteri değişmeden ve 3. kişilerce yeni işaret olarak değerlendirilmemek kaydı ile farklı unsurlarla kullanımı

 

Örneğin, “Yılmaz Ata” olarak tescil ettirilmiş markanın ait olduğu firma, mum üretimi yapmakta olup söz konusu mumların üzerine “Yılmaz Ata Candle” şeklinde bir ibare kullanmıştır. Bu durumda markanın asli unsuru olan “Yılmaz Ata” ibaresi değişmediği için bu durum markanın kullanımı haline örnek teşkil eder.

 

Bu sayılan kullanma halleri sınırlı sayıda olmayıp, örnek olarak gösterilmiştir. Yani yukarıda sayılan haller arasında olmasa dahi,  markanın sosyal medya kanallarında (sosyal medya, TV gibi) reklamının yapılması, yine tescilli markanın faturalarda yer alması, dergi, gazete vb. yayınlarda habere konu olması onun kullanılmakta olduğuna delil teşkil edecektir.  Aynı zamanda TÜRKPATENT’in 2017 tarihli Marka Kullanım İspat Kılavuzu içeriğinde marka kullanımına ilişkin deliller, faturalar, katalog, Fiyat Listesi ve Ürün Kodları, Ürün, Ambalaj ve Tabela Örnekleri (Mal veya hizmetin sunumuna ilişkin A4 boyutunda taranmış ambalaj ve tabela görselleri), Reklam, Tanıtım, Promosyon, Pazar Araştırması, Kamuoyu araştırması, reklam görselleri ve videoları, bunlara ilişkin faturalar, Tanıtım ve promosyon ürünleri görselleri veya videoları ve bunlara ilişkin faturalar, Fuar katılımına ilişkin deliller, Pazar araştırması, kamuoyu araştırması, Ticari Faaliyete İlişkin Bilgiler, Beyanlar ve Diğer belgeler olarak sayılmıştır. Kullanım ispatı yapacak olan taraftan, marka kullanımının ispatına ilişkin bu belge ve bilgiler talep edilmektedir. Söz konusu belgeler, markanın ciddi şekilde kullanılıp kullanılmadığının tespiti bakımından önem arz edecektir.

Aynı zamanda, Kanun koyucu marka hakkında iptal talebinde bulunulacağı düşünülerek, markanın kullanımı gerçekleşmişse talebin Kuruma sunulmasından önceki üç ay içinde gerçekleşen kullanımın dikkate alınmayacağını da SMK madde 26 fıkra 4’te düzenlenmiştir.

 

b.      Markanın halkı yanıltması

 

Bir diğer iptal sebebi markanın, tescilden sonra tescilli olduğu mal veya hizmetlerin özellikle niteliği, kalitesi veya coğrafi kaynağı konusunda halkı yanıltıcı hale gelmesidir. 556 sayılı KHK kapsamında bir hükümsüzlük sebebi olarak düzenlenmiş olan bu hal, SMK’da iptal sebebi olarak yer almıştır. Burada yanıltıcılık tescilden sonra ortaya çıkmaktadır. Bu durumda var olan bir halden bahsetmekteyizdir. Yanıltma bir ihtimal olarak iptal sebebi olarak düzenlenmiş bilaksi tsscil sırasında markanın tüketicileri yanıltma ihtimali hali SMK madde 5’te bir hükümsüzlük sebebi olarak yer almıştır. İptal kapsamında bir yanışltıvlıkyan bahsedenbilmek için, yanıltığılığın gerçekleşmiş olması ve tescil anında bulunmayıp sonradan ortaya çıkmış olması gerekir. Yani bu iptal hali kullanım sonucunda ortaya çıkacaktır. Bu kullanım, marka sahibi ya da marka sahibinin markayı kullanımına izin verdiği kişilerin (lisans sözlşemesi vb.) davranışları sonucu da ortaya çıkabilecektir.

 

Mesela, İngilizcede domuz eti anlamına gelen “Bacon” sözcüğü “et ve et ürünleri” bakımından tescil ettirilmiş, daha sonra marka sahihi ya da yetkilendirmiş olduğu kişiler bu markanın kullanımı sırasında ineği temsil eden bir figür eklemiştir. Ama söz konusu ürünler üretilirken hiçbir şekilde inek eti kullanılmamış, domuz eti kullanılmıştır. Ancak tüketiciler bu ürünlerde inek eti kullandığını düşünerek ürünleri satın almış yani tüketici malın hammaddesi bakımdan yanıltılmıştır. Bu durumun sonradan ortaya çıktığı ve tüketiciyi yanıltacak nitelikte olduğu açıktır.

 

c.       Yaygın bir ad haline gelmesi

 

SMK madde 26/1-b’ye göre, usulüne uygun olarak tescil edilen markanın, markanın kullanıldığı mal ve hizmetler bakımından, marka sahibinin davranışları sebebiyle yaygın bir ad haline gelmesi (yani jenerikleşmesi) durumunda markanın iptali istenebilecektir.

 

Bu hükme dayanarak markanın iptalinin istenebilmesi için 3 şartın bir arada gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Buna göre:

 

  • Usulüne uygun tescil edilmiş bir marka olmalı,
  • Marka tescil olduğu sınıf bakımından yaygın bir ad haline gelmeli
  • Markanın yaygın bir ad haline gelmesi marka sahibinin davranışları nedeniyle olmalı

 

Bu şartların kümülatif olarak bir arada gerçekleşirse markanın iptalinin istenmesi mümkün olacaktır. Öyleyse öncelikle usulüne uygun bir tescil edilmiş bir markanın var olup olmadığı değerlendirilmeli, daha sonra bu markanın tescilli olduğu sınıf bakımından yaygın bir ad haline gelip gelmediği, herkesin kullanıma açılıp açılmadığı incelenmelidir. Ama bunlar yeterli değildir. Ayrıca bu jenerikleşmenin marka sahibinin davranışları nedeniyle meydana gelmiş olması gerekir. Markanın yaygın bir ad haline gelmesi marka sahibinin fiillerinden veya gerekli önlemleri almamış olmasından kaynaklanabilir. Her iki durumda da marka yaygın bir ad haline gelerek, markanın asıl fonksiyonu olan ayırt edicilik özelliğini kaybetmiş olacaktır.

 

Sonuç olarak marka sahiibinin davranışından kaynaklanan bir jenerkleşme (yaygın bir ad haline gelme) durumu yoksa markanın iptalinden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Yargıtay da markanın iptaline ilişkin hüküm kurmak için marka sahibinin davranışları sonucu markanın yaygın bir ad haline gelip gelmediğini gözetmektedir. Bu hususta, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 2014/5775 K. 2014/15593, 15.10.2014 tarihli kararı şu şekildedir:

“...Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamı uyarınca davacı taraf adına tescilli “A.” ibaresinin yaygın ad haline gelmesini önlemeye yönelik davacı tarafça gerekli tedbirlerin alınmadığı, bu ibarenin yaygın ad haline geldiği gerekçesiyle karşı davanın kabulüne, davacı markasının hükümsüzlüğüne karar verildiğinden asıl davanın reddine karar verilmiştir.”

İlgili kararda iptaline hükmedilen marka bakımından yukarıda saydığımız tüm şartların kümülatif olarak bulunduğu görülmüştür. Markanın yaygın bir ad haline gelmesine de marka sahibinin gerekli tedbirleri almaması neden olmuştur. Bu yüzden de markanın iptaline hükmedilmiştir.

 

Eğer marka sahibi gerekli önlemleri almış olsaydı yani yaygın bir ad haline gelmesi marka sahibinin davranışlarından ötürü gelmemiş olsaydı bu durumda markanın iptali söz konusu olamazdı. Örneğin, Teflon, Gillette, Aygaz markaları tescilli oldukları emtia sınıfları bakımdan yaygın bir ada dönüşse de, marka sahipleri markasını korumak için gerekli hukuki talep ve dava haklarını kullandığı için bu markalar ayırt edici niteliğini yitirmemiş ve  marka özelliğini korumaktadır.

 

ç.       Garanti veya ortak markaların teknik şartnameye aykırı şekilde kullanılması

 

Garanti markasının veya ortak markanın teknik şartnamelerine aykırı bir biçimde kullanılması SMK’da düzenlenmiş olan diğer iptal hallerinden biridir. SMK madde 32/1 ve 11/1 hükümleri gereğince, garanti markaları veya ortak markalar bakımından, tescil başvurusu yapılırken bu markaların kullanımına ilişkin usul ve esasların yazılı olduğu teknik şartnamenin başvuru sırasında sunulması gerekmektedir. Yani bu tarifname de, sicile tescili istenen markalara ilişkin sicil kaydının bir parçasını oluşturmaktadır. Bu markaların kullanımı bakımından teknik şartname ile bir sınır getirilmiş olup, herhangi bir kullanım değil bu şartnameye aykırı kullanım iptal sebebi olacaktır. Ancak bu kullanımın, teknik şartnameyi düzeltmeye ilişkin verilen süre içerisinde giderilmemiş olması ve bu kullanımın devamlılık arz etmesi gerekir. 

 

3.      Marka İptal Talebinde Bulunabilecek Kişiler

 

İlgili kişiler, markanın iptalini isteyebilir. Marka iptal talepleri, talep tarihinde sicilde marka sahibi olarak kayıtlı kişilere veya hukuki haleflerine karşı ileri sürülür. İptal incelemesi sırasında hak sahibinin değişmesi hâlinde, sicilde hak sahibi olarak görünen kişiye karşı işlemlere devam edilir.

SMK madde 26/2’de marka iptalini isteyebilecek olan kişiler “ilgili kişiler” olarak belirtilmiş olup, Kanun Koyucu bu kişilerin kimler olduğuna dair bir örnek vermemiş veya belirleme yapmamıştır. Buradaki ilgili kişiler kavramına hukuki menfaati bulunan kişilerin de dahil olduğu doktrinde kabul edilen bir görüştür. Yani markanın kullanımı kısıtlanan ya da kısıtlanma tehlikesi altında olan gerçek veya tüzel kişilerin de bu davayı açmakta hukuki menfaatlerinin olduğunun ve bu kişilerin de ilgili kişiler kapsamına gireceğinin kabulü gerekir. Ayrıca marka iptal hallerinden biri olan “garanti veya ortak markaların teknik şartnameye aykırı olarak devamlı kullanımı” halinde durumun bir kamu boyutu olduğundan Cumhuriyet Savcısının da iptal talebinde bulunabileceği kabul edilmelidir. Çünkü, SMK’nın 37. maddesinin 7. fıkrasında, garanti ve ortak markalarının teknik şartnamelerine aykırı kullanımı nedeniyle Cumhuriyet Savcılarına marka iptalini talep etme imkânı tanınmıştır.

Kurum’un, marka iptalini talep etmeye yetkili olduğunun kabulü mümkün olmayacaktır. Çünkü SMK’daki ilgili düzenlemede iptal kararını verecek yetkili merci Kurum olarak düzenlenmiştir.

4.      Marka İptal Talebinde Bulunmak İçin Süre

 

556 sayılı KHK’da, SMK’da iptal sebepleri olarak gösterilen haller hükümsüzlük olarak nitelendirildiği için bu durumlarda hükümsüzlük davasına ilişkin usul ve esasların uygulanması sebebiyle söz konusu davanın açılması için  5 yıllık hak düşürücü öngörülmüştür. Ancak 2017 yılında yürürlüğe giren SMK ile söz konusu durumlara uygulanan usul ve rejim değişmiş olup bu hallerde marka iptal yaptırımına tabi tutulmuştur. SMK markanın iptali talebinin ileri sürülmesi bakımından herhangi bir hak düşürücü süre öngörmemiş olmakla birlikte, marka korumasının doğal sonucu olarak ortaya çıkan 10 yıllık koruma süresi içerisinde iptal talebin ileri sürülmesi mümkün olacaktır.

 

Fakat SMK madde 1/a halinde, kanun koyucu markanın tescilinden itibaren işletilmek üzere 5 yıllık bir kullanmama ya da kullanımına 5 yıllık bir süre boyunca kesintisiz olarak ara vermeyi aramaktadır. Bu yüzden burada dolaylı olarak karşımıza 5 yıllık bir süre çıkmakta olup bu 5 yıllık süre geçmeden markanın kullanmama nedeniyle iptalini istemek mümkün olmayacaktır. SMK madde 26/1 b, c ve d bentlerindeki durumlar bakımından ise, bunların markanın koruma süresi içerisinde herhangi bir noktada ortaya çıkabilme ihtimali vardır. Bu nedenle koruma süresi içerisinde herhangi bir zamanda, bu hallerden birinin ortaya çıkması ile markanın iptali talebi ileri sürülebilecektir. Bu haller akımından dolaylı da olsa bir süreden bahsetmek mümkün değildir.

 

5.      Markanın İptali Talebinde Yetkili Merci

 

Şu ana kadar markanın kullanılmaması sebebiyle iptal talebi, dava yoluyla ileri sürülmekteydi. İptale ilişkin davaları görmek ve uyuşmazlıkları çözmekle görevli mahkeme Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi idi. FSHM bulunmayan bölgelerde ise marka iptaline ilişkin davalar Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmekteydi. Ancak, SMK’nın 10.01.2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayımından itibaren 7 yıl sonra yürürlüğe girecek olan SMK m. 26/7 gereğince, markanın iptaline karar vermeye yetkili kurumun 10 Ocak 2024 tarihinden itibaren Türk Patent ve Marka Kurumu olduğunu düzenlemiştir. SMK geçici madde 4’te ise bu tarihe kadar marka iptaline ilişkin süreçte mahkemelerin görevli olacağını, 10.01.2024’de halihazırda devam eden derdest davaların varlığı halinde ise her ne kadar artık yetkili merci Kurum olsa dahi davaların sonuçlandırılacağını ve kesinleşen kararların da kuruma re’sen bildirileceği düzenlenmiştir.

 

Öyleyse marka iptaline ilişkin süreçte, 10 Ocak 2024 tarihine kadar ihtisas mahkemeleri, 10 Ocak 2024 tarihinden itibaren ise Kurum yetkili merci olacaktır.

 

6.      Marka İptal Talebinin Sonuçları

 

SMK madde 27/2 hükmü, “26 ncı madde gereğince markanın iptaline karar verilmesi hâlinde ise bu karar, iptal talebinin Kuruma sunulduğu tarihten itibaren etkilidir. Ancak talep üzerine, iptal hâllerinin daha önceki bir tarihte doğmuş olması hâlinde iptal kararının bu tarihten itibaren etkili olacağına karar verilebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre kural olarak iptal davaları, ileriye etkilidir yani ilgililerin markanın iptalini Kurum’dan talep ettiği tarihten, (10.01.2024 öncesi için dava tarihinden) itibaren sicilden terkin edilecek ve geçersiz olacaktır.

İptal kararı bozucu yenilik doğuran ve inşai etkiye sahip bir haktır. Bu hakkın geçmişe etkili olarak sonuç doğurması için iptal sebebinin daha önce ortaya çıkmış olması yeterli değildir. Mahkeme bu durumu resen gözetmeyecektir. İptal kararının geçmişe etkili olarak sonuç doğurabilmesi için olayın daha önce ortaya çıkmasının yanı sıra marka iptalinin söz konusu olayın ortaya çıkmasından itibaren etkili olması yönünde bir talebin varlığı aranmaktadır. Bu husus marka iptalinin, hükümsüzlük ile ayrıldığı en önemli noktadır.

 

Kural olarak ileriye etkili olan markanın iptali, talep halinde ve iptal sebebinin daha önce ortaya çıkmış olması durumunda geriye etkili olacak şekilde sonuç doğurabilecektir. Ancak bu istisnadır. Kural iptalin geleceğe etkili hüküm ve sonuç doğurmasıdır.

 

İlgili şartlar sağlandığında, iptal kararı geriye etkili olarak sonuç doğursa dahi, Kanun Koyucu iki durumda söz konusu kararın geriye etkisinden etkilenmeyeceğini düzenlemiştir. Bu hukuki güvenlik nedeniyle önem arz etmektedir. İptal kararının geriye yönelik etki etmeyeceği iki durum vardır:

 

  • Markanın sağladığı haklara tecavüz nedeniyle açılan davada verilen kesinleşmiş ve uygulanmış kararlar,

 

  • Karardan önce kurulmuş ve uygulanmış sözleşmeler,

 

bakımından iptal kararının geriye yönelik etkisinden söz etmek mümkün değildir. Ancak karardan önce kurulmuş ve uygulanmış sözleşmeler bakımından ödenmiş bir bedel varsa, bu bedelin hakkaniyete uygun olarak kısmen ya da tammen iadesi istenebilecektir.

 

Ayrıca söz konusu hükümde, marka sahibinin ağır ihmali veya kötü niyetli olarak hareket etmesi nedeniyle zarar görenlerin tazminat talebi imkanları da saklı tutulmuştur. Marka geriye etkili olarak iptal edilmiş olsa dahi zarar gören kişiler tazminat talep edebilecektir.

 

Kesinleşen iptal kararları sonrasında ilgili marka TÜRKPATENT sicilinden terkin edilir ve Bülten’de yayınlanır. İptal olunan marka şartların taşınması halinde yeni bir kişi tarafından, kendi adına tescil ettirilebilecektir. Son olarak; kesinleşmiş iptal kararları herkese karşı hüküm doğuracaktır.

 

7.      10.01.2024’ten Sonraki Sürece İlişkin Yorumlarımız

 

10.01.2024 tarihinden itibaren kurum marka iptali taleplerini değerlendirmeye başlayacaktır. Ancak henüz sürecin nasıl işleyeceğine, kurumun başvuruları nasıl kabul edeceğine ve değerlendirmenin kurul içindeki hangi birim tarafından yapılacağına ilişkin bir açıklama yoktur.

 

Sadece 20 Ekim 2023 tarihinde Kurum’un internet sitesinde yayımlanan ve Sınai Mülkiyet Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Taslağı ile yönetmelikte yapılacak değişiklikler duyurulmuştur.

 

Kurum içinde hangi birimin marka iptallerine ilişkin talepleri karara bağlayacağı da netleşmemiştir. Ancak bizim kanaatimizce kuruma yapılan başvuru taleplerinde olduğu gibi iki aşamalı bir sistem benimsenecektir. İlk olarak Markalar Dairesi Başkanlığı talebi değerlendirip karara bağlayacak ve bu bu kararların tekrar incelenmek üzere Yeniden Değerlendirme ve İnceleme Dairesi Başkanlığı’na götürülebilmesi mümkün olacaktır. Yeniden Değerlendirme ve İnceleme Dairesi Başkanlığı tarafından verilen kararların nihai olması nedeniyle bu kararlara karşı yargı yolunun açık olacağı düşüncesindeyeiz.

 

Bizim bu konuya ilişkin düşüncelerimiz bu kadar olup sürecin nasıl işleyeceğine ilişkin TÜRKPATENT tarafından yapılacak olan duyuruları bekliyoruz olacağız. 

 

Süreç ile ilgili daha detaylı bilgi almak için lütfen avukat ve vekil kadromuza danışınız.

 

 Stj. Av. Hilal Büşra Tiryaki